29 Aralık 2007 Cumartesi

Bir ERDEK Masalı...



Adı "Osman"...

Erdek'li balıkçılar koymuş bu ismi ona ve zaman zaman kızsalar da,"Osmaaannn,Osman çek gaganı balıklarımızdan"diye bağırsalarda ona sahip çıkmışlar.Osman'da Erdek'i ve Erdek'li balıkçıları sevmiş ki tam tamına 2 yıl yaz-kış hiç ayrılmamış buralardan.Ama Osman'ı buralara bağlayan balıkçılar değilmiş sadece...O bir "dost"bulmuş kendine bu sahillerde.Görüntüsü ile kendisine hiç benzemeyen ama aslında sahip olduğu tertemiz kalp ile çok benzeyen bir "dost" bulmuş Osman ve birbirlerini öyle çok,öylesine çok sevmişler ki kimseler rahatsız edememiş,isteseler de ayıramamış,dokunamamış.
Balıkçılar Osman'a,Osman "dost"una sahip çıkmış...

Osman bazen karşı kıyılara ya da balıkçı teknelerinin peşine gider ve 1-2 gün gelmezmiş.Böyle zamanlarda biricik "dost"u endişe ile sahilde onu bekler ve o dönene kadar da sahilden hiç ayrılmazmış.Bazen de Osman'ın "dost"u çekip gider ve günlerce gelmezmiş birlikte uyudukları,buluştukları yere...sanki nispet yaparcasına.İşte o zaman da Osman yollara düşer, bazen badi badi yürüyerek bazen de alçaktan uçarak kendi dilinde çığlıklarla dostunu ararmış.

Ve birgün...bu iki "dost" aralarına minicik,miniminnacık bir kedi yavrusu almışlar.Osman gagasında biriktirdiği balıkları kedi yavrusunun önüne bırakır,"dost"u da başlarında nöbet tutarmış.Onları kimse rahatsız etmesin,yavru rahat rahat karnını doyursun diye.Onlar artık 3 silahşörlermiş...
Balıkçılar Osman'a,Osman ve biricik "dost"u minicik bir kedi yavrusuna sahip çıkmışlar...

Güneş,artık kendisini fazla göstermemeye,ağaçlar yapraklarını dökmeye,"yazlıkçılar"evlerine dönmeye başlamış.Minik kedi yavrusu büyüyüp serpilmiş ve artık kendi cinslerinin arasına katılmış.Ama Osman ve "dost"u yine birliktelermiş...zaten onlar 2 sene boyunca hiç ayrılmamışlar ki...

Osman,yine balıkçı teknelerinin peşine gitmiş birgün."Dost"u da karnını doyurabilmek için çöplerin yanına...Osman,balıkçı teknesinden kendisine atılan balıklar ile karnını doyurup evine dönmüş ama "dost"u dönmemiş.Osman günlerce onu beklemiş...sonra, onu bulabileceği yerleri dolaşmış,seslenmiş,çığlıklar atmış ama "dost"u bir daha hiç dönmemiş,dönememiş...

Birdaha gitmez olmuş balıkçı teknelerinin peşine Osman.O, biricik "dost"unu ve birlikte geçirdikleri mutlu günleri çok özlüyor ve sahilde çığlıklar atarak... belkide kendi dilinde ağıtlar yakarak,tek başına dolaşıyormuş.Arada bir dalgın dalgın kıyıda yüzüyor ve balıkçıların kendisine attığı balıkları yemeden tekrar sahile çıkıyormuş.İşte yine böyle birgünde, limanda bulunan bir teknenin pervanesine takılmış Osman...arkasında gözüyaşlı balıkçıları bırakarak...

Osman ve "dost"u artık Gökkuşağı Köprüsündeler miş...Bir daha hiç ayrılmamak üzere.

Dünya ve Cenneti birbirine bağlayan bir köprü vardır. Bircok renginden dolayi ona Gökkuşağı Köprüsü derler. Gökkuşağı köprüsünün bu yanında yemyeşil çimenlerle kaplı vadiler, tepeler ve ovalar vardır.

Bir sevgili hayvan öldüğünde bu güzel yere gider. Orada her zaman yemek, su vardır. İklim hep ılık bir bahardır. Orada yaşlı ve güçsüz hayvanlar yeniden genç olurlar.
Yaralanmış olanlar artık sağlıklıdır.
Bütün gün oynarlar, mutlu ve rahattırlar. Yalnız bir şey eksiktir.Dünyada onları cok sevmiş olan özel insan orada değildir.
Her gün böyle koşup oynarlar.

Bir gün aralarından biri aniden durur, başını yukarı kaldırır ve bekler. Havayı hızlı hızlı koklamaya başlar. Kulakları dimdik olur. Gözleri bir noktaya dikilir.

Işte görüldünüz.

O hemen gruptan ayrılıp koşmaya başlar. Onu kollarınıza alıp sarılırsınız. Yüzünüz tekrar tekrar öpülür. Ve bir kez daha sevgili dostunuzun gözlerinin içine bakarsınız.

VE birlikte Gökkuşağı Köprüsünden geçersiniz. Bİr daha hiç ayrılmamak üzere.


Not: Bu masal da ki tüm olaylar gerçektir.

28 Aralık 2007 Cuma

...

"Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayabileceği kadardır".
Mevlana...

27 Aralık 2007 Perşembe

Doğum günün kutlu olsun "gölgecik"...


Boğmuş beni karanlığın ey yabansı gölgecik,
Kaldırımlar isyanlarında şehrin ağırlığın beni bulmuş metal renklerin dansına başlamış adımlarım,
Tutmuşum ellerinden yamaçlarında bulduğum günkü gibi hain bir tutku mu ne düşündürdüklerin,
Beni böylesine çeken kırbaçları tüm cezalandırıcıların karanlığa saklanmış yüzleri açıklanamaz tutkuları.,..
Açıklanabilir bir gün elbet sihirler maskelerde gövdene yaslanıp teninin beyazında kurşunları katil siyahın,
Üstelik, öğreniveririz içindeki beyazı asfaltın soğuk korkaklığı işlemesin umutlarına gelincik,
Belirsizliğince uzak umutlarımız bir birine hiç kimse kadar yakın kendimden bile gölgecik...