27 Ocak 2008 Pazar

Teşekkürler...

Sevgili Handan Hanım'ın "Bereket..." başlıklı yazısı ile başladı tanışmamız.Blog sayfasını ziyaret ettiğimde ise benim en çok zorlandığım,çözemediğim bir konu ile ilgili yazısını okudum ve hiç çekinmeden,hiç düşünmeden içinde bulunduğum durumu biraz da "beni anlayabileceğine" olan inancımla yazdım,sordum,dertleştim.Ne garip değil mi?...En yakınınızda bulunan bir arkadaşınız,dostunuz,sevgiliniz,anne/babanız sizi anlayamazken ve sizi sizinle başbaşa bırakmayı tercih ederken, daha önce hiç görmediğiniz,konuşmadığınız,tanışmadığınız birinin "sizi anlayacağına"inanıyor...yürekten inanıyor ve birdenbire o insanla "özelinizi"paylaşıveriyorsunuz.

Acaba bana,ne büyük bir iyilik ve dostluk yaptığının farkında mıdır?

Ben ki;çözemediklerim,anlayamadıklarım,anlam bulamadıklarım,yalnızlığım,sevgilerim,nefretlerim,öfkelerim,özlemlerim,söyleyemediklerim,yazamadıklarım yüzünden alkolün dibine kadar vurmuş,"insanlığı ve insani duyguları hariç"elinde kalan herşeyi ve herkesi kaybetmiş,kendi kendine "hiç olmazsa öbür tarafta mutlu olayım" diyerek intihar edebilme cesaretini gösterememiş ama hergün "ölmek" için dua etmişken,sihirli bir el ve hissettiğim güzel bir yürek sayesin de hayata sıfırdan başladım."Sen bana beni tanımadığın halde yardım ettin...ben de seni mahçup etmeyecek ve ayağa kalkacağım" dercesine...

Sanki o melek,duyuyordu benim sorularımı yada farkındaydı neye ihtiyacımın olduğunu da ,her yeni yazısın da soramadığım soruların cevaplarını ve "bi bakın bakalım" diye başlık koyduğu köşesinde aradığımı buluyordum.Aynı,başucu kitabı gibi okuduğum "düşlerimdeki yaşam"yazı serisi ile sevgili Nilambarı ve yıllardır gitmek istediğim halde hep bir engelle karşılaşıp gidemediğim ama bu sefer tüm engelleri kolaylıkla aşıp gidebildiğim ve bana sevgiyle tüm bildiklerini öğreten sevgili öğretmenim Serap Hanım'ı bulduğum gibi...

Teşekkür ediyorum sevgili Handan Hanım.."melekle" tanışmama vesile olduğun ve o harika yazıların için...teşekkür ediyorum sevgili nilambara...düşlerimdeki yaşam serisi ile umutlarımı tekrar yeşerttiğin için...teşekkür ediyorum sevgili öğretmenim...beni Reiki ile tanıştırdığın ve bu adımda yanımda olduğun için...teşekkür ediyorum sevgili "melek"...sessiz sorularımı duyduğun,paylaştığın,öğrettiğin ve herşeyden önemlisi varlığın için...ve şükürler olsun canım Tanrım...herşey için... şükürler olsun.

23 Ocak 2008 Çarşamba


Heyt be heyt:))Vurun taşa,masaya,duvara...ammaann nazar değmesin ama iki hayalim de gerçek olmak üzere...ne olduklarını şimdi söylemiyeceğim...az kaldı...yakında...şimdilik,son çektiğim resim ile idare edin...

17 Ocak 2008 Perşembe

Çağrı 3...

Canların "dostu",sevgili arkadaşım Kebire'nin sahiplendirdiği Boncuk...şimdiki adıyla Frankie'nin hikayesi...

Barinagimizdaki Boncuk Oldu Frankie :))

Boncuk oldu Frankie.
O da bu kadar romantik romantik bakmasaydı, ne yapalım yani?

Uzun ve meşakkatli bir yolculuktan sonra veteriner abisine ulaştı,tanıştılar.
Ne de olsa yıllar süren bir beraberliğin başlangıcı, eh bunu birkaç fotoğraf ve birkaç iğnecikle kutladılar. Olsun, hiç acımadı.

Ardından tekrar kucaklara alındı, arabalara binildi ve kuaförümüze gidildi.Frankie kraliçeler gibi karşılandığı kuaföründen kokulu şampuanlarla yıkanmış, boncuklu bir pembe kolyeyle süslenmiş ve harika bir tasmayla bezenmiş olarak çıktı. Efendiiim, yine araba, yine battaniyeler arasında güvenli ama sıkıcı bir yolculuk... Bu arada cici cici konuştuk kendisiyle"güzel kızım, Frankiiieee" falan diye. Ama ne fayda, ne de olsa araba işte.

Tabii evine geldiğinde çok yorulmuştu kızımız, kolay mı kucaktan kucağa gezmek, öpülmek, okşanmak? Bembeyaz çarşaflı kocaman bir yatağın kaz tüyü yorganına gömülerek deliksiz bir uyku çekti. Ne soğuk geceler, ne çamurlu yollar, ne tahta yatak, ne gazeteden döşek...sessiz, güvenli, huzurlu, rahat, sıcacık bir gece geçirdi Frankie onu rahatsız etmemek için yataktan düşmeyi tercih eden ailesiyle.

Sabah geç uyanıldı tabii, ne de olsa Pazar, iş yok güç yok. İyice gerinildi,güzelce doyuruldu karınlar, sonra ver elini uçsuz bucaksız kuzey ormanı.Frankie öyle koştu, öyle kokladı, öyle atladı, öyle zıpladı ki evine döndüğünde aklında önce bir tas su sonra şööööyle bir uzanıp kestirmekvardı.

O gece rüyasında kelebekler, kurbağalar, düşen yapraklar, oyuncu arkadaşlar gördü Frankie hayatında ilk defa belki de. İstedi ki tüm arkadaşları onun gibi şanslı olsun, onları hep sevecek, hep öpecek, onları asla terketmeyecek sıcacık yuvalar bulsunlar.

Frankie'den sonsuz sevgi ve gülücükler, bizden de...
.................................................................................................

Darısı diğerlerinin başına...Lütfen bu yıl,çocuğunuza "karne",sevgilinize "sevgililer günü" hediyesi olarak pet-shop'lardan kedi/köpek almadan önce,barınaklar da sizleri bekleyen binlerce masum canları düşünün...

Çağrı 2...

Onların "sessiz çığlıklarını"duyabilmeniz için ben susuyorum...



Onlar İstanbul'da ormana atılanlar!

Onlar gözümüz görmeyince gönlümüzün acı - açlık çekmesine katlandığımız canlar!
Onlar oradalar!
Biz görmesek de, gönlümüz katlansa da, onlar açlar!
Onlar çaresizler!





Bize ihtiyaçları var. Karınlarını doyurmamıza, tedavi etmemize, bu insanlık suçumuzu bir parça olsun üstlenmemize!


Var misiniz?
Siz onlara sahip çıkacak mısınız?



Onlara mama satın almak isterseniz, lütfen buraya tıklayın, mail atın!
Mama satın aldıktan sonra, lütfen buraya tıklayın, bize ne kadarlık mama aldığınızı bildirin!

http://www.yasamhakkinasaygi.com/

16 Ocak 2008 Çarşamba

Çağrı...


Bu blog sayfası 27 Aralık 2007 tarihinde...yani benim doğumgünüm de oluştu ve buraya yazmaktan,paylaşmaktan çok keyif aldığımı söylemek istiyorum.Belli bir konusu yok sayfamın...biraz benden,biraz ondan,biraz bundan...o an, benim için ne önemli ise onu yazıyorum işte...Bugün de; canım arkadaşım ve 2.annem dediğim Gülüm'ün, üyesi olduğumuz siteye yollamış olduğu bir mail, daha doğrusu bir çağrı önemli benim için.

27 Aralık'tan bu yana geçen 21 günlük süre de toplam 299 kişi ziyaret etmiş sayfamı.Bu çağrı,bir bu kadar daha kişi tarafından okunacak olsa ve bir yarısı "evet,ben de varım" dese,kimbilir kaç can kurtulacak ve mutlu olacak..."Yaşam Hakkına Saygı" diyerek,aynen aktarıyorum sayfama ;

Herkese gore birsey var, lutfen okuyun&iletin

Oncelikle her zamanki gibi ekteki citirlari iletmenizi rica edecegim sizden. Sonra da asagidaki metni dikkatlice okumanizi ve cevrenize iletmenizi.

Yillardir barinaklar der dururuz. Ama bir cogunun durumu malum. Agzina kadar kedi kopek dolu.. Gonulluler yetisemiyor belediyelerin destegi ortada. Kimimiz gonullu surekli gidiyor, kimi maddi olarak destek veriyor, kimi uzaktan birseyler yapmaya calisiyor kimi de (onlara da hak veriyorum) ruh sagligim cok zarar goruyor bu yuzden gidemiyorum diyor.

Herkesin ortak fikri "keske daha fazlasini yapabilsem" Bir yerlerden baslamak lazim degil mi?

Iste sizin veya cevrenizdekilerin bu konuda mutlaka yapabilecegi bir kac fikir. Bunu da yapamiyorsak topluca koprulere dagilalim, elele tutusup hep birlikte atlayalim derim :))) Saka bir yana biz bekledikce onlar altalta ustuste acbilac sefalet icinde yasam savasi vermeye devam edecek. Kendi baslarina yuva bulamazlar, bunu asla unutmayin, onlar bizden yardim bekliyor.. Ve hep baska bir gunu, baska bir kisiyi beklemeyelim nolur. Bugun harekete gecelim... (hali hazirda sitede yuva arayan bir suru barinak hayvani var ve ilani verilemeyen daha bir cogu, görmek icin burayi tiklayin ya da bunlara da bakabilirsiniz)

Iy¹ fotograf cekerim diyen zaman zaman gidip (hepsini olmasa da yuva bulabilecek kapasitedekilerin) fotograflar¹n¹ ceksin, mumkunse kafes ardinda degilde kucakta, yerde, bahcede vs. Bilgilerini kisaca & kabaca not als¹n. (yasi, asi durumu, kisir mi degil mi, iletisim bilgisi yeterli)

Sonra Minik Pati'de en guzel fotosu ile ilan versin, yetmediyse ilani verdikten sonra bana desin ki " Minik Pati'deki ilan numaram sudur diger fotolar da ektedir, bana afis yapar misin?" Ben de daha fazlasi icin elimden geleni yapayim. Islerimin yogunlugu nedeniyle afis calismalarimi bir sure sadece barinaklar icin kullanacagim, bilginize. (Cok ozel ve acil durumlar haric)

Yuzlerce, binlerce kisi var bu listede. Biri gider 15 kopegin fotografini ceker, digeri atiyorum der ki; "sitedeki xxxx no.lu ilandaki kopegi sahiplendirme isi benimdir. Barinaga gidemesem de, maddi destek veremesem de, ekran basindan ona yardimci olabilirim. Tum sartlarimi onun yuva bulmas¹ icin ekran basinda zorlayabilirim. " (Bu da zaten elinizde hazir olan bir mesaji gonderme sürenize bagli. max 3-5 saniye mi) Kisaca bu ufakligin yuva bulmasina ben araci olacagim demenizi istiyorum, sanki o sizinmis gibi... Bu is gonullu annelik filan gibi degil, gonullu sahiplendirme diyebiliriz belki :)

Yineliyorum barinaga gitmek isterseniz gidin tabii ama gidemiyorsaniz da bir kopisin ya da kedisin yuva bulmasi icin ekran basinda siz calisin. Barinaktaki gonulluler zaten binlerce hayvanla bizzat ugrasiyorlar. Yemekleri, temizlikleri, hastaliklari vs. Yuklerini bir parca alalim ve hic olmazsa isin teknolojik&iletisim yonunu biz ustlenelim. Ne dersiniz?

Tesekkur ederim vakit ayirdiginiz icin

Sevgilerimle,

Hacer Kaya - Editor
http://www.minikpati.%20com/







13 Ocak 2008 Pazar

İç ses...


Bir blog sayfası okudum hayatım değişti...sonra yeni aldığım kitap'ın 19.sayfasını okudum...


"Hepimiz kurbanların kurbanlarıyız.Onlar kendilerinin bilmediği şeyi bize nasıl öğretebilirlerdi ki?Anneniz kendini sevmeyi bilmiyorsa,babanız kendini sevmeyi bilmiyorsa,onların size kendinizi sevmeyi öğretmesi de imkansız olacaktır.Onlar da çocukluklarında kendilerine öğretilen şeylere dayanarak,yapabileceklerinin en iyisini yapmaya çalışıyorlardı.Eğer anne ve babanızı tanımak istiyorsanız,onları kendi çocukluklarıyla ilgili konuşturmaya çalışın.Eğer anlayışla dinleyebiliyorsanız,onların korkularının ve katı kurallarının nereden geldiğini anlama olanağı bulacaksınız.Büyüdüğünüz de işaret parmağınızı onlara yönelterek "benim böyle olmamın nedeni sizsiniz" demeden önce düşünün..."

sinrilerim bozuldu...çektim yorganı başıma,uyuyacağım...ama ne mümkün...başladı yine şu "iç ses" dedikleri;

-ne oldu?tırnaklarını bile kemirmeye başladın...gerçeklerle yüzüyüze gelmek zor öyle değil mi?

-saçmala...yazmış işte kadının teki bir kitap konuşuyor.Öyle uzaktan konuşmak kolaydır...gelsin bi de bana sorsun...

-sorsun tabii ya...ne anlatacaksın ona?hah evet bende aynen böyle yapmıştım diyebilecek misin ona?Bunu kabul edebilecek misin?

-sende abartma istersen...tamam...yaptım...işaret parmağımı göstererek suçladım annemi ama oda bana yaptı...hem sana ne oluyor "iç ses"?kimseyi dinlemek istemiyorum...çünkü ben HAKLIYIM....sen karışma.

-Yaşamının en iyi ve en kötü yanlarından yüzde yüz sorumlusun.İçinde bulunduğun olayları yaratıyor,sonra da bunlardan duyduğun sıkıntı,üzüntü ve düşkırıklığı için bir başkasını suçluyorsun çünkü bu yapabileceğin en kolay yol ama böyle yapmakla gücünü de başkasına kaptırmış oluyorsun...şu haline bak...bir otel odasında tıkılıp kaldın...sen şimdi kafanı mı dinlediğini sanıyorsun?

-öyle tabii...şimdi eve gideceğim ve bir yığın problemle karşılaşacağım...böylesi daha iyi.

-Hayatına şöyle bir dönüp bak.Ne kadar sık aynı deneyimi yaşadığına dikkat et.Hayatının bu anına kadar yaşadığın tüm deneyimler,geçmişe dayanan düşünce ve inançlarının ürünü ve sen kırgınlık,yargılama,suçluluk, korku duygularını atamadığın sürece aynı şeyleri yaşamaya devam edeceksin.GEÇMİŞİ BIRAK ve KENDİN DE DAHİL HERKESİ AFFET.


saat 23:00.evimdeyim:)

9 Ocak 2008 Çarşamba

...

Dün akşam çektiğim şu harika manzarayı sayfama yerleştirmek ve bu sabah kendim ile birlikte bu sayfayı ziyaret eden herkese günaydın demek istedim.GÜNAYDIN:)

8 Ocak 2008 Salı

Ben...

Aslında bugün, güne güzel başlamıştım ama sabah sabah dinlemek zorunda kaldığım ağlak şarkılar ve şarkıları dinlerken kendilerini kahreden insan manzaraları moralimi bozdu açıkçası.Ama geçti...çünkü,ben olaylardan etkilenmek ve kafaya takmak yerine olayı izleyip orada bırakmayı ve dersimi almayı seçiyorum.

Canım arkadaşım "Erdek'te neler yapıyorsun" diye sormuş yolladığı mail de...
Aslında Erdek'e gelmek ve burada bir düzen kurmak hiç mi hiç aklımda olan birşey değildi ama bazen olaylar sizin isteminiz dışında gelişiyor ve asla olmaz dediğiniz şeyler bir bakıyorsunuz oluveriyor işte...İstanbul'da oturduğum apartman'ın 6. katından atılan yavru köpek ile birlikte zaten deprasyonun eşiğinde olan "beni" iyiden iyiye çıkmaz bir yola götürdü ve bir gün de tüm eşyalarımı, ihtiyacı olan insanlara dağıtıp ve herşeyi elimin tersi ile itip,güzel kızım ile birlikte çıkıp geldim buralara.İlk zamanlar, özellikle İstanbul'un çilekeş temposundan sonra insana çok çekici geliyor ancak bir müddet sonra ;hani şöyle bir kitapçıya girip ilginizi çekebilecek bir kitabı almadan önce sayfalarını karıştırmak,dokunmak istiyorsunuz ya da ne bileyim,sizinle aynı dilden konuştuğuna inandığınız bir arkadaşınızla biraraya gelmek istiyorsunuz ve işte bulamadığınız zaman sıkılıyorsunuz.




Gerçi benim burada çok çeşitli arkadaşlarım var.Tüm doğa,ağaçlar,börtü-böcekler,kediler-köpekler benim en iyi arkadaşlarım ve biz sevgi dili ile konuşuyoruz birbirimizle.Onların "benim dünyam"da ki yerleri çok farklı ve Tanrı'ya;bizi biraraya getirdiği için - bana böylesine güzel bir duygu verdiği için hep teşekkür ediyorum.İşte bu yüzden de "bazı"insanları anlayamıyor ve "kendi dünyam"dan mümkün olduğu kadar uzak tutmaya çalışıyorum.Böyle insanlar yüzünden buralara kadar geldim ama gördüm ki onlardan heryerde var.Büyükşehir-küçükşehir...hiç farketmiyor...


Burada, yaz-kış hizmet veren küçük bir otelde çalışıyorum... şimdilik.Otel, Erdek için de değil,Erdek'e giderken eski köy yolu üzerinde.Hernekadar,annem Erdek'te oturuyor olsa da ben otel'de kalıyorum çünkü kafamı dinlemek istiyorum.Bu herzaman mümkün olmuyor tabiiki ama buranın harika bir manzarası var ve şimdilik eve gitmeyi ve yeni sorunlar ile karşılaşmayı istemiyorum. Otel'in hemen arkasında,zeytin ağaçlarının arasında büyüklü-küçüklü köy evleri var.Ben orayı ve orada yaşayan köylü kadınları çok seviyorum.Bikere hepsi son derece güleryüzlü ve misafirperver...hepsinin al al yanakları var ve hepsi de kendi türlerinin dışında ki tüm canlılara saygı duyuyor.Nereden mi biliyorum ? Doğum yapan bir anne köpeği ve yavrularını koruma altına aldılar,oradan biliyorum...tabaklarından artan yemekleri poşete koyup ağızlarını sıkı sıkıya kapatmak yerine "bir hayvan doyar" diyerek her daim aynı yerde duran yoğurt kabından biliyorum...zengin-fakir ayırt etmeksizin,boş duran komşusunun evini kollayıp,bahçesinde ki çiçekleri sulamasından biliyorum...Biliyorum ve böyle insanların arasında mutlu oluyorum.






Ha bildiğim başka şeyler de var...Bazı insanların bilmediği...aslında bildiği ama anlamadığı/görmediği ya da anlayamadığı/göremediği başka şeyler de var benim bildiğim.İtiraf edeyim...İstanbul'da yaşarken,o yorucu şehrin temposundan dolayı bende anlamaz ve görmezdim çoğu zaman...ama şimdi anlıyor ve görüyorum.Güneş'in ne kadar güzel doğduğunu ve battığını,yağmur yağdığında toprağın ne kadar mutlu olduğunu,kuşların harika şarkılarını,yaprakların ve denizin sesinin muhteşemliğini...aslında YAŞAM 'ın ne denli güzel ve özel olduğunu biliyorum artık.Umarım geç kalmamışım dır...

Saygı

Şuraya güzeller güzelinin resmini koyayım da,sabah sabah etrafımda toplanan kirlilikten uzaklaşayım biraz.Hiçbirzaman anlamadım,anlamayacağımda...e be kardeşim senin canın bunalıma girmek istiyorsa ve sırf bunalıma girebilmek için ağlak şarkılar dinleyerek kendini kahretmek istiyorsan,ne hakkın var beni rahatsız etmeye ve güzel başlayan günümün içine etmeye...git evinde dinle,ya da tak kulaklığı dinle...iç,sız,ağla,tepin hatta olmadı at kendini ama ya saygı lütfen...
Ben en iyisi gidip biraz kedi-köpek seveyim yoksa sinirden klavye parçalanacak...